Cumhuriyet’in İlk Yıllarında Ekonomi


29 Ekim 1923 tarihinde sahada ve masada süren mücadelenin ardından Türkiye Cumhuriyeti resmen kurulmuştu. Savaşla geçen yılların sonunda ortaya yeni bir devlet çıkmıştı ve bu devletin istikbali için ekonomik kalkınma gerekmekteydi. Ekonomik kalkınma için çeşitli yollar denendi yeni yollar ortaya konuldu. Mustafa Kemal Atatürk’ün de dediği gibi “İstiklalin tamamiyeti ancak istiklal-i mali (ekonomik bağımsızlık) ile mümkündür¹.”

Sırtlanan Yük

Türkiye’nin genel yapısına baktığımızda ekonomik anlamda borç sorunu olan bir ülkedir. Osmanlı’dan gelen bu borçlanma geleneği 1854 yılından başlayarak devam etmiştir. Osmanlı kısa sürede fazlasıyla borçlanmış ve almış olduğu bu borçları miras olarak Türkiye’ye bırakmıştır. Borçların takibi için Düyun-u Umumiye idaresi kurulmuş, 1881 yılında bu idarenin kurulması aslında adı konulmamış bir “mali iflas” demekti². Cumhuriyet’e kalan miras ise Lozan Antlaşmasına göre Osmanlı borçlarının %77’sine tekabül ediyor, ödenmeyen borçlarla birlikte bu para 161.603.833 lirayı buluyordu³. Bütün bu mirasın ödemesi ise 1954 yılına kadar devam etti. Elbette bu borçlanmanın yanı sıra büyük bir sıkıntı da Osmanlı’nın Anadolu’ya gereken önemin vermemesi yatmaktadır. Hatta dönemi daha da iyi anlayabilmek için döneminde Duyun-u Umumiye’de çalışmış olan şairimiz Ahmet Haşim’in İstanbul’daki bir arkadaşına yazdığı mektuba bakalım: Anadolu Türklerinin karınları kurtlarla yüklü ve kanları bu kurtların salgıladığı parazitlerle dolu bulunuyor. Cinsi, yakın bir yok olma ile tehdit eden bu hâlin sebebi neymiş bilir misin? Beslenme eksikliği. Her ne kadar garip görünse de Anadolu Türkleri henüz ekmek yapımından bile habersizdirler. Yedikleri mayasız bir yufkadır ki, ne olduğunu yiyenlerin midesine bir sormalı⁴..

Yeni Türk Devleti’nin Ekonomik Kongresi

1 Mart 1922 tarihinde TBMM açılış konuşmasında Atatürk, ekonomiye ağırlık vermiş ve neler yapılması gerektiğini anlatmıştı. Sanayinin modern araçlarla teşvik edilmesi, kamu çıkarlarına yarayacak kuruluşların teşvik edilmesi ve madencilik, bayındırlık işleri ile diğer konularda her türlü kolaylığın yapılması gerektiğini⁵ söylemiştir. Bütün bunların tam bağımsızlığımızı kazanarak olacağını söyleyen Atatürk, tam bağımsızlığın da mali bağımsızlıktan geçtiğini söylemiştir.

Bu sırada da 17 Şubat-4 Mart 1923 tarihleri arasında İzmir’de ilk Türkiye İktisat Kongresi toplanmıştır. Kongreye 1135 delege katılım göstermiş ve 3000’den fazla dinleyici bulunmuştur⁶.Kongrenin başkanlığına Kazım Karabekir Paşa seçilmiştir. Kongrenin amaçlarından birise de kongre ile birlikte liberal ekonomi modeline karşı olmadığını belirterek Batı ülkelerine güvence vermek⁷ istenmesiydi. Kongrede kabul edilen ilkeler Misakı-ı İktisadi adı altında bir belgede toplanmıştır, bu belge daha sonrasından bu tarz bir kongre daha yapılmadığı için oluşturulan ekonomik programlar CHP’nin programlarına katılmıştır. Programın temelini aslında Kazım Karabekir Paşa’nın bahsettiği üç temel madde oluşturuyor: Üretimi korumak, üretimi çoğaltmak ve yollar yaparaktan dağıtım için şartları iyileştirmek ve son olarak harcamaları ve tüketimi azaltmaktır⁸. Kongrede alınan önemli kararlardan bazıları ise şunlardır: Yükseköğrenim görenlerin bir süre köylerde hizmet etmeleri, sanayinin teşvik edilmesi, ana ticaret bankasının kurulması, iktisat öğreniminin yaygınlaştırılması, 12 yaşından küçüklerin çalıştırılmaması, hammaddelerin işlenmeden ihraç edilmemesi…

İlk Yılların Ekonomik Modeli

1920’lerde Türkiye ekonomisini bir “model” sınıfına yerleştirmek gerekirse en iyi seçeneğimiz “karma ekonomi” bölümü olurdu. Nitekim politikalara baktığımızda devlet destekli bir liberal kalkınma yapıldığını görüyoruz⁹. O yıllarda izlenen iktisadi modelin önemli bir sembolü de İş Bankası’dır. Bankanın amacı özel sektörün desteklenmesi ve geliştirilmesi olarak özetlenebilir. Özel sektöre dayalı bir ekonomik model öngörülüyorken Ankara, ekonominin kontrolünün tamamının özel sektöre bırakılmasına olumlu bakmıyordu bu nedenle dönemi özel sektör lehine veya özel sektörü güçlendirmek amacıyla sınırlı bir devlet müdahaleciliği olarakta nitelendirebiliriz¹⁰. Cumhuriyet’in ilk yıllarında ekonomik modelinin ne olduğu hakkında herkesin farklı bir şey söylediğini görmek mümkündür. Örneğin, Mahfi Eğilmez¹¹ dönemi doğrudan liberal olarak nitelendirirken Sinan Meydan¹² ise “devlet destekli liberal kalkınma” olarak nitelendirmiştir, Korkut Boratav¹³ ise liberal olarak nitelendirmenin liberal tanımı ile çelişeceğini belirtmiştir. Bütün bu yorumların sonucunda ve uygulanan veya uygulanmaya çalışan politikalara bakıldığında ekonomi modelinde liberal tarafın daha ağır bastığını söylemek mümkündür.

Ne Sovyetler gibi sosyalist bir rejim benimsenecekti ne de Amerika gibi her şeyin serbest piyasa tarafından belirlendiği bir sistem benimsenecekti. İlk yılların ekonomik modeli biraz kendi haline bırakılmış fakat devletin de ekonomiye müdahale ettiği bir sistem doğurmuştu. Devletin müdahale ettiği notların birisi de ülkede bulunan yol ve altyapı sıkıntısına yönelikti. Ülkenin altyapı ve raylı sistemlerine ciddi yatırımlar yapıldı, 1923-1940 yılları arasında 3.208 km demiryolu yapıldı¹⁴.

Tarım ve Tarımsal Gelişmeler

İzmir İktisat Kongresi’nde önemli bir yer tutan tarım bölümü Mustafa Kemal Atatürk’ün de önem verdiği yerlerden birisidir ve hatta “Milli Ekonominin temeli ziraattir¹⁵.” sözüyle de tarıma ne kadar önem verdiğini anlayabiliriz. Tarımı güçlendirmek ve üretimini arttırmak için çeşitli önlemler alınmış ve teşvikler sağlanmıştır. Tarım alanında yapılan önemli düzenlemelerin birisi de Öşür Vergisi’ni kaldırılmasıydı. Çiftçilerden %10 oranında bir pay alınmasına sebep olan bu vergi Osmanlı’nın temel geliriydi. Bu gelir kaybı aslında yeni kurulan bir devlet için büyük bir ölçüdeydi. 17 Şubat 1925 tarihinde kaldırılan Aşar Vergisi 1924 yılında Türkiye ekonomisinin %28’ini oluşturuyordu¹⁶. Bu verginin kaldırılma sebebini siyaset bilimciler, Türkiye Cumhuriyeti yeni kurulan bir devlet olduğundan dolayı bazı tavizler vermek zorundaydı ve bu da o  tavizlerden birisiydi¹⁷ diye yorumluyorlar. Diğer bir yoruma göre de yoğun bir savaş döneminden çıkıldığından dolayı çiftçide zaten para bulunmuyordu bu yüzden çiftçileri kendi hallerine bırakmak ve kendi gelişimini sağlamak daha önemliydi ve ayrıca bu vergiden dolayı bazı toprak ağaları da fazlasıyla güçleniyordu¹⁸.

Mustafa Kemal Paşa’nın 8 Nisan 1923 yılında yayınladığı belgeden Cumhuriyet’in kuruluşuyla birlikte nasıl bir tarım politikasının izleneceğinin sinyali veriliyordu. Yayınlanan belgenin 5. Maddesine göre; tütün tarımı ve ticareti milletin yararına göre düzenlenecek, Ziraat Bankası’nın sermayesi arttırılacak ve çifçlilere kolaylıkla kredi vermesi sağlanacak. Modern tarım makinaları getirilecek ve kolaylıkla çiftçilere verilecek. Hammaddesi ülkemizde bulunan ürünlerin üretimi teşvik edilecek, hayvancılık geliştirilecekti. Ayrıca hayvan cinslerinin ıslahı, hastalıklara karşı mücadele, hayvan bakımı ve ıslahına yönelik öğretimin verilmesine dair ilkeler benimsenmiştir¹⁹.

Bir diğer maddede ise köylülerin eğitim yoluyla kalkındırılmasından bahsediliyor. Köylerde kurulacak her okulun beş dönümlük arazisi öğretmenin hizmetine sunulması ve burada uygulamalı olarak çiftçiliğin öğretilmesi amaçlanıyordu. Bu amaç daha sonrasında da Köy Enstitülerinin kurulmasının yolunu açmıştı²⁰.

Ekonomi Sektöründe Gelişmeler

İzmir İktisat Kongresi’nde neredeyse bütün grupların istekleri kendilerine kredi verecek kurumların oluşturulması yönündeydi. Bu doğrultuda ana bankalar kurulurken diğer yanda da yerel bankalar gelişim göstermiştir. Ulusal banka sayısı 1927 yılında 28 iken 1930 yılına gelindiğinde Merkez Bankası hariç 44’e²¹ yükselmişti.

Milli ekonominin önemi Mustafa Kemal Paşa tarafından sürekli olarak tekrar ediliyordu ve bir konuşmasında da şöyle diyor: “…bu nedenle mali konuda yolumuz, halkı zarara sokacak baskıdan çekinmekle beraber, mümkün olduğu kadar dış kaynaklara başvurmadan, yeteri kadar, iç gelir sağlama esasına dayanmaktır.” Bu sözler baz alınaraktan Türkiye Cumhuriyeti kuruluşuyla beraber bu doğrultuda ilerlemiş, 1926 yılına kadar açıkta olan bütçe 1926 yılında itibaren denk veyahut fazlalık vermeye²² başlamıştır.  20 Şubat 1930’da Türk Parasını Koruma Kanunu çıkarılarak döviz alım ve satımı Maliye Bakanlığının kontrolüne bırakıldı.

Kısacası, dönemin ekonomik politikasını dış borç almaktan çekinen, istikrarı ön planda tutan bir ekonomi politikası diye nitelendirebiliriz.

Sanayi Alanında Gelişmeler

İzmir İktisat Kongresi’nde alınan kararlar doğrultusunda; sanayinin korunması özendirilmesi ve finansmanı teşvik edilmişti. 1927 Teşvik-i Sanayi Kanunu ile beraber hem yerli sanayii teşvik ederken hem de özel sektörün korunmasını içeren önlemler getirilmişti. Vergilerden muafiyet, arazi devri, devlet kuruluşların ülkede üretilmiş malları alma zorunluluğu gibi teşvikler getirilmiştir. Bu kanun ile kamu fonu geniş ölçüde özel sektöre aktarılmak istenmiş ve özel sektöre bağlı sanayileşme beklentisi arttırılmıştır²³.

Dünya Ekonomik Krizi

Öncelikle Amerika’da başlayan ve tüm dünyaya yayılan bunalım tüm ülkeleri etkilediği gibi Türkiye’yi de etkilemiştir. Kriz sonucunda; dış ödeme dengesi açık vermiş, sanayi ürünleri ve tarım ürünlerinin ekim alanlarında daralmalar meydana gelmiş, Türk parasının değeri düşüş²⁴ yaşamıştır. Bu krizden kurtulabilmek adına önlemler alınmıştır. Başkanlığını TBMM Başkanı Kazım Özalp’in yaptığı Milli İktisat ve Tasarruf Cemiyeti kurulmuş, ithalatın kısılıp yerli üretimin arttırılması yönünde çalışmalar sergilemişlerdir. Krizi ilk safhada engelleyebilmek için alınan önlemlerden birisi de Türk Parası Kıymetini Koruma Kanununun çıkarılmasıydı.

Büyük Buhran, dünya çapında liberal politikanın geçerliliğinin sorgulanmasına neden oldu. En ileri seviyede kapitalist ülkelerde bile krizden tek çıkış yolunun devletin ekonomide olan ağırlığını arttırması olduğu görüldü. Dünya çapında bir çok ülke devletin ekonomide baskın olduğu modele başvurmuştu, Türkiye’de ise 1930’lu yıllar bu sonucu getirecekti.

Devletçilik

Devletçilik, Atatürk’ün şu sözleriyle tanımlanabilir: “Türkiye’nin tatbik ettiği devletçilik, sosyalizm nazariyatçılarının ileri sürdüğü fikirlerden alınarak tercüme edilmiş bir sistem değildir. Bu, Türkiye’nin ihtiyaçlarından doğmuş Türkiye’ye has bir sistemdir²⁵.” Bu sisteme duyulan ihtiyaç, liberalizmin eskidiği ve komünizm ekolünün verilen vaatleri yerine getirememesinden kaynaklanmaktadır.

Kemalist devletçilik, hızlı ekonomik büyümeyi sağlayabilmekti. Serbest piyasayı yok saymayan, ticareti serbest bırakan gerektiği yerde devlet tarafından destek sağlayan²⁶ bir anlayıştır. Devletin yatırımlarıyla birlikte altyapı ve sanayi alanında oldukça hızlı bir ekonomik büyüme gerçekleşti. Bu dönemde aşırı bir seviyede devletçilik uygulanmamaktadır, devlet daha çok önemli alanlarda önemli fabrikalar açmıştır. Bu politikalarla beraber 1939 yılına gelindiğinde ulaşılan ekonomi 1914 yılındaki ekonominin 1.5 katına ulaşmıştı²⁷.

Sonuç

Yeni Türk Devleti kurulduğu anda ekonomik olarak bir çıkmazın içerisindeydi çünkü Osmanlı’dan kalan fabrikalar yetersizdi. Teknolojik olarak bir geri kalmışlık, ulaşım, işgücü, nüfus ve bilgi yetersizliği mevcuttu. Bütün bu olanlara rağmen hızlı bir şekilde çözüm arandı, İzmir İktisat Kongresi’nde halkın her kesiminden insan gelerek görüş beyan ettiler ve onların istekleri doğrultusunda Türkiye’nin ekonomi politikası şekillenmeye başladı. Ekonomiyi kalkındıracak çözüm olarak özel sektör görülmüş ve bu yönde çabalar gerçekleşmiştir. Liberal ekonomiye geçiş hedeflenmesine rağmen bu istek tam manasıyla başarılamamıştı. Ekonomik olarak bağımsızlık hedeflenmiş ve bu yönde adımlar atılmıştı. Tarımda ve hayvancılıkta çağa ayak uydurulmak istenmiş, modern bir üretim hedeflenmişti. Sanayi yönünde yerli malların kullanımı teşvik edilmiş ve bankacılık sektöründe gelişmeler yaşanmıştı. Büyük Buhran ile liberal politikalardan belirli ölçüde vazgeçilip devletçilik politikasına bir yönelim olmuştu. Devletçilik ilkesi ise daha sonrasında Beş Yıllık Kalkınma Planları ile desteklenmiştir. Atatürk, tam bağımsız bir Türkiye hayal ederken bunun yolunun ekonomik bağımsızlıktan geçtiğini her şekilde belirtmiştir. Akılcı, çağdaş ve bilimsel yöntemlerle birlikte bu kalkınma toplum bazında ve devlet bazında devam etmiştir.

Kaynakça
  • [1]Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri; c. I-III, Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, Ankara 2006, s. 130.
  • [2]Tezel, Yahya. Cumhuriyet Döneminin İktisadi Tarihi (1923-1950), Yurt Yayınları, Ankara 1982, s. 75.
  • [3]Yılmaz, Faruk. ‘Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Dış Borçlar, Ankara, Berikan, 2003, s.310.
  • [4]Şengör, Celal. Dahi Diktatör, Ka Kitap, İstanbul 2015, s. 8.
  • [5]Tezel, Yahya. Cumhuriyet Döneminin İktisadi Tarihi, Ankara, 1982. s262
  • [6]İnan, Afet. Devletçilik İlkesi ve Türkiye Cumhuriyetinin Birinci Sanayi Planı 1933, Ankara, TTK Yayınları, 1972.
  • [7]Yılmaz, Murat. İktisattan Siyasete İktisat Kongreleri, Ed.: Mustafa Şahin. Ankara, Öz-İplik İş Sendikası, 1992.
  • [8]İnan, Afet. Devletçilik İlkesi ve Türkiye Cumhuriyetinin Birinci Sanayi Planı 1933, Ankara, TTK Yayınları, 1972, s. 19-20.
  • [9]Eroğlu, Ömer. The Economic Policies Pursued Up To Now From The Foundation of The Turkish Republic, s. 46-47.
  • [10]Pamuk, Şevket. Türkiye’nin 200 Yıllık İktisadi Tarihi, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2019, sf. 180-181.
  • [11]Eğilmez, Mahfi. Makroekonomi, Remzi Kitabevi, 2009, sf. 28.
  • [12]Meydan, Sinan. Atatürk Etkisi, İnkılap Kitabevi, 2019, sf. 285.
  • [13]Boratav, Korkut. Atatürk Döneminin Ekonomik ve Sosyal Sorunları, İktisadi ve Tic.Bil.Aka.Mezunları Derneği, sf. 42.
  • [14]Dünden Bugüne Türkiye’nin Demiryolu Serüveni, https://www.utikad.org.tr/Detay/Sektor-Haberleri/10478/dunden-bugune-turkiye, 22.04.2023.
  • [15]Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri; c. I-III, Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, Ankara 2006, s. 232
  • [16]Şahin, Hüseyin. Türkiye Ekonomisi, 3. Baskı, Bursa, Ezgi Kitabevi, 1995.
  • [17]Waldner, David. State Building and Late Development, Cornell University Press, 1999.
  • [18]Pamuk, Şevket. Türkiye’nin 200 Yıllık İktisadi Tarihi, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2019.
  • [19]Yaşa, Memduh. Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ekonomisi. İstanbul, Akbank Yayınları, 1980.
  • [20]Yaşa, Memduh. Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ekonomisi. İstanbul, Akbank Yayınları, 1980, s. 390-391.
  • [21]Ergin, F. Atatürk Döneminde Emisyon Hareketleri Ve Politikası. Atatürk Döneminde Türkiye Ekonomisi Semineri.
  • [22]Yılmaz, Faruk. Devlet Borçlanması ve Osmanlı’dan Cumhuriyete Kadar Dış Borçlar, İstanbul, Birleşik Yayıncılık, 1996.
  • [23]Gürsoy, B. Cumhuriyetin 50. Yılında Türkiye’de Sanayileşme Sorunları Semineri, Ankara 1974.
  • [24]Tekeli, İlhan. ve İlkin, Selim. Uygulamaya Geçerken Türkiye’de Devletçiliğin Oluşumu, Ankara, 1982
  • [25]Kışlalı, Ahmet Taner. Kemalizm Laiklik ve Demokrasi, Kırmızı Kedi Yayınevi, İstanbul 2021, s. 59.
  • [26]İldan, Lütfiye. Recep Peker’in Siyasal Sosyal ve Ekonomik Görüşleri, Doktora, Ankara Üniversitesi, 1989, s. 125-132.
  • [27]Boratav, Korkut. Türkiye İktisat Tarihi, İmge Kitabevi, İstanbul 2016.

Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir